[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 8, No 3, Fall 1998 [back]

Islamda Ifade Özgürlügü

Seyyid Seyhan

Ifade özgürlügü kavramini yerli yerine oturtmak için bu kavramdan neyin nasil anlasildigini açiklamakta yarar görüyorum. Zira bu kavram, kendi görüsünü baskalarina benimsetmek isteyenlerin --belki de düsüncelerini açiklayacaklari bir zeminden yoksun olduklari için-- sürekli gündemde tuttuklari, ve bu amaca ulasmak için de büyük çaba sarfettikleri kültürel ve politik bir sorun olarak karsimiza çikmaktadir. Eger genel özgürlüklerin en önemli boyutu olan ifade özgürlügünden maksat, insanlarin insanca ve onurlu bir sekilde yasamalarina katki saglamak ise, en genis ifade özgürlügünün Islam dini tarafindan onbes asir önce insanlara bahsedildigini hatirlamakta yarar vardir. Bu hususta Kur'an-i Kerim'den, Peygamber efendimizin hayatinin her safhasindan ve Asr-i Saadetten örnekler gösterilebilir; Bakara suresinin 256. ayetinde ifade edilen "Dinde zorlama yoktur" prensibi Islamiyetin mukaddes bir metni olmakla beraber, Islam tarihi boyunca da toplumdaki islevini en iyi sekilde korumustur. Akil duyusuyla donatilan insanoglunu diger yaratiklardan ayiran en bariz özellik de sorumluluk duygusudur. Cenab-i Allah insanlara bu sorumlulugu yükledigi halde ona iyilik ve kötülügü göstermis, kendi hür düsüncesiyle istedigi inanca ulasabilmesine olanak saglamistir. Nitekim Insan suresinin 3. ayetinde söyle buyurmaktadir: "Süphesiz biz o'na (dogru) yolu gösterdik, ya sükredip (inanir) veya nankör olup (karsi çikar)."

Kur'an-i Kerim sürekli düsüncenin hür olmasini, insanin aklini çalistirmasini öngördügü bir çok ayet-i kerimeyi ihtiva etmekle Islamiyetin bu konuya gösterdigi önemi de vurgulamaktadir. Rum suresinin 8. ayetinde Cenab-i Allah söyle buyurmaktadir: "Kendi kendilerine Allah'in, gökleri, yeri ve ikisinin arasinda bulunanlari hak olarak ve belirli bir süre için yarattigini hiç düsünmediler mi?" Iste hem düsünceye, hem de düsüncenin dogru olmasina bu ve benzeri ayet-i kerimeler, insanlarin taklitçi zihniyetten kurtulmalari için Islamiyetin öngördügü prensiplerdendir.

Hazret-i Muhammed'in uygulamalarinda da ayni sekilde ifade özgürlügüne verilen önemi, bariz bir sekilde görebiliriz. Zira O, Sahabe-i Kiram'i bu dogrultuda egitmis, herhangi bir meselede görüslerini sormustur. Nitekim Peygamber efendimiz Bedir savasi baslamadan önce sahabenin görüsünü almis, gazvedeki konumlarinin iyi olmadigini gören Habbab Ibn-i Munzir'in ifadesi üzerine yerlerini degistirmistir. Ayni sekilde Hazret-i Ömer'i bir çok konuda hakli görmüs ve ona göre hareket etmistir. Iste bütün bu uygulamalardan anlasiliyor ki, Peygamber efendimiz dönemindeki sahabeyi ifade özgürlügü ile egitmis, ona göre yetistirmis ve Müslümanlarin ona göre hareket etmelerini emretmistir.

Iste bu ifade özgürlügüne gösterilen önemden dolayi hicretin ilk asirlarinda, o güne kadar insanlarin göremedikleri en büyük ilerlemeler saglanmistir. Nitekim Fikih'ta bir çok ameli mezhep ve görüslerin ortaya çikmasinda, çesitli ilim dallarinin olusmasinda bu özgürlüge gösterilen önem ve insanlarin en tabii haklari olarak algilanmasi yatmaktadir.

Asr-i Saadette gördügümüz ifade özgürlügünden amaç, insanlara yararli olacak maddi ve manevi terakkinin saglanmasinda katkida bulunulacaksa bunun, hem toplumsal ve hem de bireysel baglamda bir ihtiyaç olarak karsimiza çikmaksidir. Ancak mesru amaçlarin disinda Islamin devlet düzenini baltalayacak, toplumun inandigi Islam dinine saldiracak, onun ortadan kaldirilmasi için siyasi olusumlar üretecek, veya ifade özgürlügü ismi altinda bu siyasi veya toplumsal bozucu olusumlarin mesruiyet kazanmasi için hareket edecek bir özgürlüge Islamiyet izin vermez. Zira zaruri menfaatler diye bildigimiz akil, din, can, nesil ve malin korunmasindan birisi de dinin korunmasidir. Halbuki sinirsiz ifade özgürlügü bu korunmayi ortadan kaldirmaktadir. Yani fert her istedigini dile getirecekse, düzen veya sinir tanimayacaksa, toplumdaki menfi etkilerin ne olacagini düsünmeden belirli bir düsünceyi ifade edip, görüslerini baskalarina benimsetmeye kalkisacaksa, toplumdaki düzeni alt üst edecektir. Ayrica toplum fertlerinin, ayni kültür ve zeka yapisinda olduklarini düsünmek de yanlis bir tutumdur. Zira ifade edilen veya ileri sürülen herhangi bir görüsün, toplum fertleri arasindaki yankisi degisiktir. Kisi eger belirli bir kesime hitap edecekse, gerekli her türlü özgürlüge sahip olabilmelidir. Ama hiç sinir tanimadan, benimsetmek istedigi görüslerini herkese ve heryerde ifade etmeye kalkisirsa, büyük bir kargasaya zemin hazirlamis olur. Iste buradan hareketle, ifade veya fikir özgürlügü --en azindan biz Müslümanlar için-- sinirsiz degildir ve sinirsiz birakilmamalidir. Çünkü Islam'da ifade özgürlügü Seriatin çizdigi ve Müslümanlarin tecavüz edemeyecekleri çerçeve ile sinirlidir. Islamin devlet düzenini degistirecek, Islam ile bagdasmayan herhangi bir görüs veya inancin açiklanmasina Islamiyet izin vermez; nasil ki Islamiyet, yönetime bir kafirin veya Müslüman bir fasikin seçilmesini kabul etmedigi gibi. Sura meclisi veya bugünkü deyimiyle parlamentoya yalnizca Müslümanlar üye olabilirler. Ama Müslüman olmayan bir vatandasa söz hakki verilmesini, üzerine vaki herhangi bir zulüm veya baskinin kaldirilmasini da teminat altina almistir. Zira Islam devletinde egemenlik yalnizca Islam hukukunundur. Toplum, devlet düzenini veya görev yetkilerini belirleyemez.

Bu sinirlarin kapsamindan birisi, düsüncenin dogru olmasidir. Düsüncenin dogru olabilmesi için de, insan görüslerinin bilim ve gerçekle ne derece bagimli ve objektif olduguna dikkat etmelidir. Buradaki dogruluk ve objektiflik biz Müslümanlar veya herhangi bir Islam toplumu için Islamin kat'i nasslari, veya büyük bir ulema kitlesinin bu kat'i nasslara ters düsmeyecek ve içtihada dayanan görüsleridir. Mesela ferdi hürriyetler bahanesiyle dinsizlik akiminin Islam toplumunda yayginlik kazanmasina izin verilmez. Bu görüs sinirsiz özgürlük düsüncesiyle ters düser; ama Islama göre bu böyledir.

Ayni sekilde ifade özgürlügünün edep hudutlari içinde olmasi gerekir. Baskalarinin görüs, düsünce veya inancina saygi göstermek Islam ahlakindandir. Düsünce veya inancindan dolayi kimse küçümsenmez. Kur'an-i Kerim bu konuyu özellikle açiklamaktadir: Enam suresinin 108. ayetinde "Allah'tan baskasina tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler..." Bu ayet-i kerime ayni zamanda Islam dininin baska görüslere ne denli açik oldugunu gösterir.

Islamiyetin düsünce özgürlügüne verdigi önemli bir konu da egitimin saglikli olmasini, insana kisilik kazandirmasini vurgulamasidir. "Herhangi biriniz, hayvanlar gibi sahsiyetsiz olmayin. Insanlar iyilik yaparlarsa iyilik yaparim demeyin.." (Mecma'uz-zevaid, 2.baski 1967, 1.cilt s.180) Ancak bu melekenin olusabilmesi için de cesaret gerekir: "En büyük cihad, zalim bir yöneticinin yüzüne söylenmis hak sözüdür" (Tirmizi 1988, 2.cilt s.234 Mekteb-ut-terbiyetul-arabi li-duvelil-halic)

Insanlarin insanca yasamalari, Islamiyetin amaçlarindan birisidir. Islam hukuku, insanlarin dünyadaki yararli is ve hayatlarini düzenlemekle yükümlüdür. Böyle bir yararin saglanabilmesi ise --az önce isaret edildigi gibi-- bes zaruretin korunmasiyla ancak gerçeklesir. Nitekim bu bes zaruret insan haklarinin temelini teskil eder.

Islamiyet toplum ve ferdin yararlarini, birbirleriyle çakismayacak sekilde tanzim etmistir. Ancak toplumu etkileyecek, bünyesini tahrip edecek, düzenini bozacak yaklasimlara da karsi çikmistir. Bu baglamda Islamdan irtidad eden, yani Islamiyeti terk edip din degistiren birinin durumuna insan haklari veya düsünce özgürlügünden bakacak olursak, ilk etapta bize biraz asiri gelebilir. Halbuki burada büyük bir kesimin düsünce özgürlügü söz konusudur. Zira Islamin ilk dönemlerinde Medinedeki Yahudiler, Müslümanlarla basa çikamayacaklarini anlayinca Islamiyeti küçük düsürmek için, büyük bir kitle seklinde Müslüman olan Araplari Islamdan sogutmak istediklerinden, Yahudilerden bir kisminin önce Müslüman olup, daha sonra Islamiyetin kendilerini tatmin etmediginden bu dinden vazgeçmeyi planlamislardi. Isin ta basindan beri Islamiyet bu kapiyi kapatmistir. Nitekim böyle bir yola basvurmayi amaçlayanlarin cezasi söyledir: Üç gün bu görüslerinden vazgeçmeleri önerilir, kabul etmedikleri takdirde ölümle cezalandirilirlar. (Tirmizi 2.cilt, s.77)

Halbuki Islamiyetin sürekli geçerli olacak bu görüsü insan haklari bildirgesinin 18. maddesine aykiridir. Burada vurgulanmasi gereken husus, Islamiyetin düsünce özgürlügüne bir sinirlama getirmesinden ziyade, türlü oyun, hile ve desiselerle yeryüzünde kötülük saçmaya kalkisanlara karsi, büyük bir kitlenin menfaatlerini korumaya yönelmesidir. Zira Islamiyetin öngördügü bu cezada, büyük bir kitlenin inancina karsi çikis ve açilan savas söz konusudur. Daha önce Müslüman olan biri eger isterse Islama inanmayabilir; fakat bu karsit inancini gönlünde saklamak sartiyla. Ayni durum --her ne kadar cezanin türü farkli olsa bile-- zina eden birisi için de geçerlidir; zira dört sahit ile ispatlanamayan bir zina olayi, failin kendi rizasiyla ikrarindan baska bir durumda cezalandirilamaz. Dört sahit demek ise, zaninin Müslüman toplumun genel adabini hiçe saydigi, degerlerine karsi çiktigi ve laubali bir sekilde, alenen ve hiç kimseden çekinmeden, herkesin gözü önünde, adeta kötülüge sevkedici bir harekette bulunmasi demektir. Yoksa Islam toplumunda böyle bir olay vaki olmamistir.

1981 yilinda ilan edilen "Islam'da uluslararasi insan haklari bildirgesi" düsünce, inanç ve yayimi özgürlügüne ayrilan 12. maddesinde:

  1. Herkes diledigi gibi düsünür, inanir ve bu düsünce ve inancini, Islam seriatinin kabul ettigi genel çerçevede açiga vurur. Kimse onu bu görüs veya inancindan dolayi ayiplayamaz ve mahkum edemez. Ancak batil (görüs ve inançlarin) reklam veya yayimi yasaktir. Islam ümmetini küçük düsürecek, kötülüklere revaç saglayacak herhangi bir görüs veya hareketin yayimi caiz degildir. Nitekim Cenab-i Allah söyle buyurmaktadir: "Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalik bulunanlar sehirde kötü haber tasiyanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz, sonra orada, senin yaninda az bir zaman kalabilirler. Hepsi de lanetlenmis olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanir ve mutlaka öldürülürler" (Ahzab:60-61)
  2. Dogruyu bulmak veya ona ulasmak için düsünce özgürlügü somut bir hak olarak kalmaz, ayni zamanda bir görevdir de.
  3. Gerçekler ve dogru bilgilerin yayimina hiçbir sansür uygulanmaz. Ancak toplum veya devletin güvenini sarsacak herhangi bir bilginin yayimina izin verilmez.
  4. Baskalarinin görüs, düsünce veya inancina saygi göstermek Islam ahlakindandir. Düsünce veya inancindan dolayi kimse küçümsenemez.

Islamiyet basli basina bir düzendir. Toplu alinir ve kabul edilir. Süphesiz içtihada dayanan bir elastikiyeti vardir; ama bunu yerinde ve zamaninda kullanmak sartiyla. Herhangi bir mevzuda, Islamin kat'i nasslarina toplu bir sekilde bakmadan verilecek bir hüküm kisir olacaktir. Baskalarinin sürekli tekrarladiklari kavramlari, Islamiyeti çagdaslastirmak bahanesiyle kullanmak, Islamin kesin hükmünü bilmeden bu gibi görüslerin arkasina düsmek, bir Müslümanin Islamdan taviz vermesi olarak algilanir. Iste bundan dolayi herhangi bir kavrami kullanirken, dikkatli davranmak, Islamin Müslümanlarda olmasini öngördügü kisiligi zedelememek gerekir.


©1998 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin