[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 8, No 2, Summer 1998 [back]

Tanzim edilme psikolojisinden kurtulmadikça

Mehmet Suat

Istanbul Mektubu


Türkiye'nin, ne yazik ki, olaganüstü bir süreçten geçtigi hepimizin malumudur. Fakat, bu durum tarihsel perspektifden bakinca hiç de yeni degil. Bugün iletisim araçlarindan mi yoksa Müslümanlar gerçekten bu kez sistemi iyice zorladiklarindan midir; daha belirgin ve daha ses çikartan bir biçimde gelismekte. Bu olaganüstü süreçte olsun veya asirlar boyunca Müslümanlar kendi inançlari ekseninde düsünmeyip ve de kararli davranmadikça her zaman Allah (C. C.) katinda kaybetmeye mahkum olacaklarini Ayet-i Kerime'lerden bilmekteyiz.

Hala güncelligini koruyan ibret alinmasi gereken bu olaylara karsi tavir koymamiz gerektigini vurgulayan bir örnek olmasi bakimindan Ahmet Tasgetiren'in Haziran basinda Yeni Safak gazetesindeki kösesindeki yazisini bazi okurlarimizin okumadigini düsünerek aktarmak istedim. Her musibetten bir nasihat temennisiyle asagidaki satirlarin biz inananlara isik tutmasini Cenab-i Hak'tan temenni ediyorum.

Hayirli günler dilegimle...

Neden bir komutan, basörtülü bir kadinin giyim kusamini tayin hakkini kendinde görür? Ve neden bir basörtülü hanim, kendi giyim kusamina bir baskasi tarafindan müdahale edilmesine ses çikarmaz, hatta uysalca boyun eger? Bu sorunun cevabinda, Türkiye'de neden demokrasi olamadiginin sirri saklidir. Acaba ayni komutan, bir baska hanimin gögüs dekoltesini, ya da etek boyunu, yirtmaç derinligini begenmedigini, bunun söyle veya böyle olmasinin daha dogru olacagini söyleyebilir miydi? Söyleseydi, o hanimefendilerin cevabi ne olurdu?

Olay malum. Hava Kuvvetleri Komutani Org. Ilhan Kiliç, Anilari Tazeleme Toplantisi konulu davetlerine icabet eden bir hanimin basörtüsünü baglayis tarzini begenmiyor ve ona, kabul edilebilir bir basörtüsü baglama biçimi ögretiyor. Genç anne, Sayin General'in moda empozesini onaylayip, basörtüsünü yeniden bagliyor.

Burada, yeni basörtüsü baglama biçiminin Islam'in ölçülerine uyup uymadigi noktasini tartisacak degilim. O apayri bir konu. Isin psikolojisi, Islami yönünden çok daha önemli, diye düsünüyorum. Sizin de aklinizdan geçti mi bilmem: Acaba sayin komutan, davete katilan bir baska hanimin gögüs dekoltesini, ya da etek boyunu, ne bileyim ben, yirtmaç derinligini begenmedigini, bunun söyle veya böyle olmasinin daha dogru olacagini söyleyebilir miydi? Söyleseydi, o hanimefendilerin cevabi ne olurdu?

Benim tahminim su: Ne sayin komutan, bir kadinin gögüs dekoltesine veya etek boyuna karismayi düsünürdü, ne de böyle bir müdahaleye maruz kalan kadin, onu kabul ederdi. Komutan öyle bir müdahaleye cesaret edemezdi, karsisindakine saygisizlik olarak telakki ederdi, o kadin da, bu tarz bir müdahaleyi kisiligine tecavüz olarak algilar, reddeden bu soru söyle de sorulabilir: Sayin komutan, bizzat kendi eslerine bir baskasi tarafindan yapilacak giyim-kusam müdahalesine izin verir miydi? Sayin komutanin bizzat kendi esleri, böyle bir müdahale karsisinda sessiz kalir miydi? Bu sorunun de cevabi oldukça nettir. Peki, neden bir komutan, basörtülü bir kadinin giyim kusamini tayin hakkini kendinde görür? Ve neden bir basörtülü hanim, kendi giyim kusamina bir baskasi tarafindan müdahale edilmesine ses çikarmaz, hatta uysalca boyun eger? Bu sorunun de cevabi oldukça nettir. Peki, neden bir komutan, basörtülü bir kadinin giyim kusamini tayin hakkini kendinde görür? Ve neden bir basörtülü hanim, kendi giyim kusamina bir baskasi tarafindan müdahale edilmesine ses çikarmaz, hatta uysalca boyun eger? Bu sorunun cevabinda, Türkiye'de neden demokrasi olamadiginin sirri saklidir. Isin özü su: Egemenligin kendisinde olduguna zimnen inandirilmis bir zümre, Türkiye'de, toplumun hayatini re'sen tanzim edebilecegini, ona kendi öngördügü bir hayat tarzini bir sekilde empoze edebilecegini düsünüyor, bunu kendisinin hakki olarak telakki ediyor. Buna karsi, genis halk kesimleri de, devlet adina hareket eden birilerinin, toplumun her kesimine ve hayatin her alanina kurallar getirebilecegine, toplumun ise buna uymaktan baska çaresinin bulunmadigina, hatta buna uymanin bir devlete itaat terbiyesi olduguna inaniyor. Mesela halk, "Devletin eli nereye uzanmaz? Devlet nereye müdahale edemez? Halkin devlete karsi bile korunmus bir alani yok mudur?" gibi sorularin cevabi üzerinde düsünmemistir. Devlet gelir ve diledigini yapar diye inandirilmistir halka... O yüzden devlet adina özgürlük alanlarinin daraltilmasi karsisinda sessiz kalinmis, boyun egilmis, hatta tebessümle arz-i hürmet edilmistir. Belki neden bunu düsünemedim gibi suçlanma psikolojisi içine bile girilmistir.

Basörtüsü konusunda, bu iki tarafli psikolojinin çok çarpici örnekleri yasaniyor. Mesela, Anadolu'nun bir sehrinde, bir okula müfettis geliyor. Bayan ögretmenleri ögrencileri önünde basörtüsü teftisinden geçiriyor. Hepsini siraya diziyor ve basörtüsü kontrolü yapiyor. Bu arada, basörtüsü üzerine peruk takanlarin bulunup bulunmadigini kontrol etmek üzere, ögretmenlerin saçlarini çekiyor, kakülünü kaldirip altina bakiyor. Böyle asagilayici, cinsel taciz kokan, böyle igrenç bir davranis karsisinda ögretmenlerin verdigi tepki sadece gözyasindan ibaret kaliyor. Acaba o sayin müfettis, kisa etekli bir ögretmenin etek boyunu ölçmeye kalksaydi, bulacagi karsilik sadece göz yasindan ibaret mi olurdu? Ya da, böyle bir etek boyu kontrolü yapmaya cesaret edebilir miydi?

Su tesbit ne yazik ki dogru: Dindar insanlar, ya da halkin çok büyük kismi, özgürlüklerine her sekilde müdahale edilebilecegi noktasinda egemen çevrelere cesaret veriyor. Kolay insanlar olarak görülüyor. Ses çikarmazlar, boyun egerler, hatta dövdükçe saygilari artar gibi bir kanaatin olusmasina firsat veriyorlar. Sömürgeci Ingiliz devlet adaminin, "Sarkin insanlarina yaklasirken, arkandan sopayi eksik etmeyeceksin" seklindeki sözünü dogrularcasina, farkinda olmadan içinde hükmetme duygusu olusan çevreleri, sinirsiz bir tahakküm duygusuna sevkediyorlar. Egilirsen üstüne binen bulunur, denilmis. Bizim insanimiz da egiliyor ve üstüne binilmesine izin veriyor. Oysa bu, saglikli toplum-devlet iliskisi degildir. Saglikli toplumlar devleti bir hizmet araci olarak olustururlar. Devletin temelinde toplumun özgür iradesi vardir. Devletin görevlileri, topluma hükmetmek için degil, hizmet için vardir. Seçilmislerdir, hizmetlerinin ücreti ödenmistir. Hizmet etmekle yükümlüdürler. Tepeden toplumu tanzim girisimlerinin, hiç mi hiç mantigi yoktur. Asil iradenin sahibi millettir. Millet görevlendirir. Millet misyon belirler. Millet görevden alir. Kimse kendi görev alanini millete ragmen belirleyemez. Bunlar saglikli bir sistem için çok temel kurallardir.

Böyle bir yapinin gerçeklesmesi için, milletin kendi hukukuna sahip çikmasi gerekir. Millet, yani biz insanlar, hukukumuza sahip çikabilecegimiz intiabini verirsek, özel egemenlik hukuku olusturmaya çalisan çevreler de sinirlarini bilmek zorunda kalirlar. Hava Kuvvetleri Komutani'nin, ne kadar iyi niyetle yaparsa yapsin, etek boyunu ölçme hakki bulunmadigi gibi basörtüsünün nasil baglanacagini tayin hakki da bulunmadigini, ona millet tarafindan Türkiye'nin göklerini savunma görevi verildigini anladigimizda, biz, toplum olarak devletin konumunu da anlamis olacagiz. O zaman, Hava Kuvvetleri Komutanimiz da, basörtüsünü v.s.'yi birakip, kendilerine verilen asli görevi yerine getirmenin huzurunu yasayacak. o

Ahmet TASGETIREN, 4 Haziran 1998

©1998 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin