[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 5, No 2, Summer 1995 [back]

Komploculuk, ABD Aleyhtari Retorik ve Paranoya

Yusuf Yazar

Yusuf Yazar geçtigimiz aylarda Türkiye'de Izlenim dergisi ve Yeni Safak gazetesinde yayinlanmis ve epeyce tartisma dogurmus üç yazisini Anadolu için gözden geçirip, biraraya getirdi. Dilegi bu konuda baslamis fikir teatisine Türkiye disindaki okuyucularin da katilmalari. --Editör.

 

Özellikle uluslararasi iliskiler üzerine düsünen ve yazan kisiler bazi olay ve gelismeleri açiklarken komplo teorileri üretirler, ya da üretilmis bazi komplo teorileri isiginda yorum yaparlar. Bu yaklasim birtakim ülkeler aleyhine hazirlanilmis olan planlarin, yapilmis gizli anlasmalarin ve senaryolarin varligina inanir ve hemen her olayi ve gelismeyi bu plan, muhtemel anlasma ve senaryolar üzerinde spekülasyon yaparak açiklamaya çalisir.

Zaman zaman komplo teorileriyle olay ve gelismelere bakmakta fazla bir sakinca görülmeyebilir. Çünkü, gerçekten de geçmiste --özellikle Birinci Dünya Savasi ve Ikinci Dünya Savasi sirasinda ya da öncesinde-- bazi devletler arasinda diger bazi devletler aleyhinde bazi gizli anlasmalar --örnegin Osmanli devleti topraklari durumunda bulunan Arap yarimadasi ve güneydogu Anadolu'nun Ingilizlerle Fransizlar arasinda paylasilmasini öngören Sykes Pickot anlasmasi (1916), 1939 Agustosunda Almanlarla Sovyetler arasindaki saldirmazlik anlasmasinin gizli maddeleri-- imzalandigi ortaya çikmistir. Hemen her dönemde güçlü devletler arasinda nüfuz bölgelerinin dogrudan ya da zimni anlasmalar yoluyla belirlenmis oldugu biliniyor. Bu ve benzeri tarihi bilgiler isiginda uluslararasi iliskiler üzerinde tahliller ve yorumlar yapan bir kisinin komplo teorilerine sicak bakmasi pek yadirganamayabilecegi gibi yerinde bir davranis olarak bile degerlendirilebilir.

Ancak, günlük iç ve dis politika degerlendirilmelerinde komplocu yaklasim kolayciliga ve körlüge yol açabiliyor. Komplocu yaklasim genel bir bakis ve pesin hüküm haline gelebiliyor. Böyle olunca da tüm ayrintilar önemini kaybediyor. Dis politika olay ve gelismeleri üzerine 'ahkam kesmek' çok kolay hale geliyor. Nitekim, gazetelerde birçok köse yazarinin bu kolayciligi benimseyerek, asil ilgi alanlari olmadigi halde uluslararasi iliskiler üzerine kolayca nihai degerlendirmeler yapabildigi görülmektedir.

Komplo teorilerine abone olmus bir kisi olaylari fazla yakindan takip etmeden ve üzerinde titiz bir biçimde düsünmeden sahip oldugunu sandigi genel dünya perspektifinden bakarak 'son söz' mahiyetinde seyler söyleyebilir. Insanlari muhtemel kötü gelismelere karsi uyariyormus gibi bir pozisyon içinde görülen bu kisiler bir tür felaket tellalligi yaparlar. Bu kisiler arasinda gelecege iliskin tahmin ve yorumlari sanki kesin bilgilere dayaniyormus gibi yapanlar büyük bir ilgi odagi haline gelirler. Muhtemelen tahminlerinin ya da söyledikleri seylerin bir kismi dogru çikar. Bu dogaldir. Bir kisi her Allah'in günü bir spekülasyon ve tahmin yapar ve bunlari ilan ederse, bunlardan bir kisminin dogruyu yakalama sansi vardir. Ama bu ne kadar anlamli ve degerlidir?

Komplo teorilerine kendisini kaptiran kisi farkinda olarak ya da olmayarak tehdit kaynagi olarak gördügü devlet ya da düsmana 'yanilmazlik' ve 'yenilmezlik' gibi nitelikler atfeder. Bu bugün her olayin arkasinda ABD müdahelesini görmek olarak ortaya çikiyor. Bu yaklasimin suur altinda ABD yönetimine bagli birimler hayatin ve dünyanin her alaninda akil almaz bir güç ve beceriye at kosturuyor, gelismeleri denetliyordur. Bu yaklasimin gözünde ABD yönetimi her ihtimali kusatan bir istihbarat ve alternatif planlara sahiptir. Dogal olarak komplocu yaklasim sahibinde bir kendisini küçük görme psikolojisini dogurur ve besler.

Bazi yazar ya da politikacilarin komplocu yaklasima gerek duymasinin bir sebebi de sahip olduklari bilgilenme araç ve kaynaklarina güven duymamalari, ya da bu araç ve imkanlarla edinebildikleri bilgi ve haberleri eksik bulmalaridir. Durum böyle olunca, komplo teorilerine basvurmak bu eksigi gidermenin bir formülü olarak ortaya çikar. Yani kisi, fotografin eksik kalan kisimlarini kendi analizlerine, daha da dogrusu hayal gücüne dayanarak tamamlamaya çalisir. Hayal gücünü çok fazla zorlayan bir kisi sempati duydugu komplo teorileri hatirina bazan sahip oldugu gerçek haber ve bilgileri bile görmemezlikten gelir ve tümüyle hayali bir dünyadan sözetmeye baslar. Daha da kötüsü, kisinin bu spekülatif söyleme kendi dünya görüsüyle bagdastigini düsündügü hamasi bir üslubu katmasidir. Bu takdirde böylesi bir yaklasimin ürünü olan düsünce ya da yazi artik bir dis politika ya da uluslararasi iliskiler degerlendirmesi olmaktan çikar. Böyle bir düsünce ya da görüs bir kisi ya da grubun kendilerini hayali bir dünyaya birakmalari sonucuna sebep olan uyusturucu etkisine benzer bir etkiye sahiptir.

 

Komploculuk ve komplo teorileri düskünlügüyle ilgili yazimin Izlenim'in Ocak/95 sayisinda yayinlanmasini takibeden günlerde kayak yaparken kaybolmus olan ABD'li yarbayla ilgili olarak üretilmis senaryolarla karsilastik. Bu ilginç bir rastlanti oldu. En ilgisiz kisilerin bile hakkinda birseyler duydugu kaybolus olayi komplo senaryolarina göre ABD'li yetkililerin ince bir planiydi. Bu senaryolara göre asil amaç, ABD'lilerin denetimine izin verilmemis oldugu iddia edilen bir bölgenin arastirilmasiydi. Ve, Islami duyarligiyla taninmis olan gazetelerde bu senaryolar, her vesileyle yapildigi gib ABD aleyhtari bir üslupla ballandira ballandira sunuldu. Bu üslubun her vesileyle ima ettigi ya da vurguladigi sey Müslümanlara gelebilecek her tehdidin ve kötülügün arkasinda mutlaka ABD'nin aranmasi gerektigi, ya da, ABD'lilerin her girisiminin Müslümanlar aleyhine tezgahlanmis fesat planlariyla örülü oldugudur.

Müslüman entellektüeller arasinda yaygin oldugunu gördügümüz anti-Amerikan söylemin nasil köklestigini anlamaya çalismanin yanlis sularda oyalanmis olmamak ve yanlis ya da basiretsiz bir retorigin yipraticiligindan korunmak açisindan önemli olduguna isaret etmek istiyorum...

ABD aleyhtari söylem ya da üslup Islami degerlerin meydan almasi için gayret sarfetmeyi bir hayat tarzi olaran seçmis olan kesim içinde nasil ve hangi gerekçelerle yayginlasabilmistir ve bu yayginlasmanin haklilik payi nedir? Olaya hemeninden tarihi Hristiyan-Müslüman çatismasi boyutuyla bakmak yaniltici olur. Avrupalilarla Müslümanlar --özellikle de, Osmanlinin mirasçisi olarak görülen Türkiyeli Müslümanlar-- arasinda bir kan davasi oldugu ve aralarinda yüzyillarca sürmüs olan din kaynakli çatismanin izlerinin neredeyse silinemez oldugu dogrudur, ama bu Avrupali toplumlar için böyledir. Bu baglamda ABD'yi Avrupali devlet ya da toplumlarla ayni kefeye koymak kendimizi yaniltmak olur. Düsmanlik siralamasinda önde gelen devletler kesinlikle Avrupali olanlardir (ve tabii ki Rusya). Gerek egemen ahlaki degerler açisindan ve gerekse de mevcut sistemleri açisindan ABD'yle Avrupa arasinda çok ciddi farklar ve hatta çatismalar vardir. Bu farki hemen her konuda görmek ya da hissetmek mümkündür: Laiklik anlayislarindan birtakim uluslararasi olaylar --örnegin Bosna konusunda-- karsisindaki tavirlarina kadar.

ABD'yle Avrupa'nin degisik açilardan ayrintili bir karsilastirmasi bir baska yazinin konusu olarak kalmak durumunda. Bu yazi çerçevesinde ana hatlariyla da olsa yapmak istedigimiz sey anti-Amerikan söylemin samimi Müslüman entellektüeller tarafindan benimsenme gerekçelerini görmeye çalismaktir. Düsünce dünyasina egemen göründügü 60'li yillarda sol ayni zamanda anti-Amerikan bir söylemin de basini çekiyordu. Bu genelde anti-emperyalist bir söylemdi. Ve, anti-emperyalist olmakla anti-Amerikan olmaklik özdeslesmis gibiydi. O dönemlerde çok kullanilan sol-sag kavramlarinin sebep oldugu zihni kargasa içerisinde Müslüman entellektüeller kendilerinin 'sag' kategori içerisinde yanlis yerlerle özdeslestirilme endisesini tasiyorlardi. Bu endise onlari, sagci olan kapitalist ve irkçilarla ayni kefede görünmemek için anti-emperyalist söylemi bayraklastirarak farkli olduklarini ifadeye götürdü. Müslümanlar açisindan anti-emperyalist --ve anti-kapitalist-- söylemi benimsemede yanlis bir sey yoktu. Ama galiba zayifliklari onlari soldan beslenmis paradigmalara sempatiyle bakmaya götürdü. Yanlis bir gelenegin köklesmesine sebep olan seylerden birisi, o günlerde moda olan sekliyle anti-emperyalizmin abartili bir anti-Amerikancilikla özdes kilinmis olmasiydi. ABD'nin genelde Israil yanlisi tutumu ve Iran devrimi karsisindaki tutumu Müslüman entellektüeller nezdinde bu söyleme bir dereceye haklilik kazandirdi. Bu üslup belli bir haklilik payina sahip olmakla birlikte 'en büyük seytan ABD' gibi bir sloganda ifadesini bulmus seklini onaylamanin ve çogu kendi yetersizliklerimizin sonucu olan her olumsuzlugun arkasinda Amerikan fesat planlarini aramanin kabul edilebilir olmadigini belirtmek gerekiyor. Bu abartili aleyhtarligin güçlü bir mantigi yok ve ayrica artik ABD aleyhtarligi moda olmaktan da çikmis durumda. Bir zamanlar ABD güçlerine 'Go Home' diye gösteri yapanlarin büyük çogunlugunun ufkunu simdi ABD yolcusu olmak olusturuyor. Müslüman entellektüellerin yalnizca Müslümanlar arasinda prim yapiyor diye bu tutumu sürdürüyor olduklari ihtimalini ise düsünmek bile ürkütücü. Hemen belirtilmesi gereken sey, anti-Amerikan söylemi terketmenin ABD yanlisi bir tutumu benimsemeyi özellikle gerektirmedigidir. Amaç pragmatik gerekçelerle dost olmayani dost gibi görmeye çalismak degildir. Bize ait dogrularla beslenmis, hamasi olmayan kendine özgü bir yaklasimi bulmak mümkündür. Yapilmasi gereken sey ABD'ye bakisi yumusatmak degil, bu bakisa sahip olmasi gereken ölçülülügü ve tutarliligi kazandirmaktir. ABD yönetimi öncelikle Amerikan menfaatlerini korumaya yönelik politikalar izler. Ayrica, ABD yönetiminin en güçlü devlet olmanin ve bu pozisyonunu koruma içgüdüsünün --ki bu da bir menfaattir-- sonucu refleksleri mahiyetinde olan davranislarini anlayabilmek gerekiyor. Öncelikle, ABD kamuoyunda --ve yönetimince-- benimsenmis ve devlet politikasi haline getirilmis mutlak bir Islam ya da Müslüman düsmanligi olmadigi gibi bir düsünce üzerinde önyargisiz olarak ve sogukkanlilikla durmak gerekiyor. Dahasi, ABD toplumunun Avrupali toplumlara göre ahlaki ilkeler karsisinda daha duyarli ve Müslümanlar karsisinda daha objektif oldugunu ya da olabilecegini de görmek gerekiyor --buradaki ifadelerimizdeki göreceligin dikkatlerden kaçmayacagini umuyoruz--. ABD'nin Ingiltere örneginde söz edilebilecegi türden sistematik bir Islam aleyhtarligindan söz etmek çok kolay degildir. Ayrica, bir Amerikan yüzyilini yasiyor olusumuzu pragmatist bir yaklasimla degil ama statejik tercihler açisindan dikkate almak gerekiyor. Çünkü, yersiz bir anti-Amerikanci retorik dünyanin su ya da bu kösesindeki --ABD'de yasamakta olan milyonlarcasi dahil-- Müslümanlari gereksiz bir biçimde dünyanin bu büyük gücü ve onun yerli müttefikleri nezdinde düsman ve hedef haline getiriyor, ve onlari bazi faturalari ödemek zorunda birakiyor.

Anti-Amerikan retorigi terketmenin münhasiran ABD dostu olmakligi gerektirmedigini özellikle vurgulamanin hamaset düskünlügünün sonucu abartili karsi duygulari teskin edemeyecegini kestirmek zor degil. Sunu ilave etmek gerekiyor: 'Amerikanci' görünmek kompleksi de önümüzdeki engellerden birisidir. Dogru, dürüst ve adil olmak ilkelerinin, ve herseyi gerçek rengi ve boyutlari içinde kendimizi ve çevremizi aldatmadan görmeye çalismanin bizim için daha çok belirleyici olmasi gerektigine inaniyorum. Dolayisiyla, bazi dostlarin ileri sürdügü türden, dogru olmasa da taktik nedenlerle anti-Amerikanciliktan fayda ummayi da yanlis buluyorum. Anti-Amerikanci retorikten galiba biraz da bize kendimizde ve yakin çevremizde bulunan bazi yanlislarimizi ve zaaflarimizi örtme imkani verdigi için hoslaniyoruz.

Örnegimiz olan olaya dönersek, Amerikali bir yarbayin kaybolusu olayi çevresinde bilinmeyeni çok bazi senaryolar üretilerek bu anti-Amerikan söylemin etkileyeciligi --ya da uyusturucu etkisi-- de kullanilarak bir dedektif gazetecilik yapildi. Dogrusu amaci anlayabilmek de pek mümkün degil. Amaç Müslümanlarin gözünü açmak mi? Nasil? Anti-Amerikan nitelikli uyusturucu Müslümanlara zaten öyle yüksek dozda veriliyor ki, onlar ABD'nin Türkiye'de istedigi her bilgiyi elde etmek söyle dursun, her istedigini yapabilecegi ya da yaptirabilecegi inancini tasiyorlar. Yani gözleri lüzumundan fazla açik. Amaç çok satmak için retorik düskünlerine yeni uydurma senaryolar üretmek mi? Prim yapmaya vesile oldugu görülen aleyhtarligini popüler olma yolunda kullanmak mi? Bu tür bir tutumun vebali vardir. Amaç bizim disimizdakilere karsi bir sov mu? Deger mi? Amaç gerçekte bir ölçüde de olsa var olan Amerikanciligimizi böylesi uyduruk anti-Amerikanci söylemlerle örtmek mi? Eger buysa, en kötüsü bu. Sonuç: Amaci anlamak oldukça zor.

Yoksa ABD'lilerin yanilmaz ve yanlis yapmaz oldugu gibisinden bir inanis mi var? Yani ABD'li bir asker kaybolmaz mi? ABD'li askerlerin egitimi mükemmel olabilir. Ama her egitimin bir firesi vardir, insanin dikkatinin zayifladigi anlar vardir, en iyiler bile bir an gelir en aptallarin yapmayacagi bir hata yaparlar. Dolayisiyla Amerikali da olsa bir yarbay kaybolur. Kaybolur da, ölür de. Dünyanin her kösesinde hergün yüzlerce olay olur. Bunlardaki dogalligi görmek bunlar üzerine senaryo yazmaktan daha mi zor? Ve, bu senaryolari yazanlar Bolu'daki bir bölgenin arastirilmasi için bu kadar girift senaryolarin oynanmasi gerektigine gerçekten inaniyorlar mi? ABD Türkiye'de islerini böyle mi yürütüyor? Türkiye'nin güvenligi konusunda aldigi birçok karar ABD'nin bilgisi dahilindedir ve Türkiye birçok konuda ABD'nin yardimini almaktadir.

Komplo teorilerine düskünlükle temelsiz ABD aleyhtari söylem bir sekilde birbirini tamamliyor. Konumuzu saglikli görmek için bu retorikten de komplo teorileri düskünlügünden de kendimizi siyirmak durumundayiz. Ve, dostu düsmani tanimlarken ve dost olmayanlari kendi içlerinde siniflandirirken kendimize ait kriterleri kullanmaliyiz.

 

Bizler, disimizdakilerin tanimlamasiyla köktendinciler olarak paranoyak bir tutumu sürdürüyor görünüyoruz.

Düsüncemi biraz açmaya çalisayim: Dünyaya dinin öngördügü bir rengi verme çabasi içinde olan ve samimiyetinden kusku duyamayacak oldugumuz çevre --ki genel olarak 'yabancilar' tarafindan fundamentalistler ya da köktendinciler olarak isimlendiriliyor-- hemen her gelisme ve olayda kendisine karsi kurulmus tuzak ve entrika kokulari aliyor. Ayni çevre hemen her basarisizligini 'dis' --ille de yurtdisindan anlaminda degil-- müdahalelerle açiklama ve kendini mazur gösterme egilimini muhafaza ediyor. Ve bu tutum ucuz bir anti-Amerikancilik ve kolaycilikla birlikte varligini sürdürüyor. Basarisizliklarimizin ya da olamayislarimizin çogunun temelinde kendi yetersizliklerimizin ve zaaflarimizin bulundugu gerçegi gözardi ediliyor ya da gizleniyor. Her basarisizligin ya da olumsuz gelismenin arkasinda ya Mossad'in, ya CIA'nin ya da onlarin yerli isbirlikçilerinin mahirane bir biçimde sahneledikleri senaryolar görülüyor ve gösteriliyor. Bu yaklasima itibar ettiginiz takdirde, günün hemen her aninda Müslümanlar ve Islam dünyasi aleyhine --ya da bu dünyaya canlilik kazandirmayi murat edinmis olan Islami faaliyetler aleyhine-- bir takim planlarin yürürlüge konuldugu, ve bu planlarin hedefi durumunda bulundugunuz ve size destek vermeyenlerin de düsmanlarinizin isbirlikçisi olduklari türünden bir önyargiyi edinmek gibi bir tavri benimsemeye basliyorsunuz. Bu yaklasim, kendinizi içinde bulundugunuz yapilanmayi ya da ortaya koydugunuz yaklasimlarin dogrulugunu ve tutarliligini sorgulamanin hemen tüm yollarini hem de dini bir takim argümanlari kullanarak kapatiyor. Paranoya dedigimiz olay da bu yaklasimin sonucu olan beklenti ve durumun genel ruh haline ya da önyargiya dönüsmesinden baska birsey degildir (paranoyayi sözlükler herseyden kusku duyma, baskalarindan hep kötülük bekleme ya da tersi biçimde kendini çok büyük ve önemli görme seklinde ortaya çikan ruh hastaligi olarak tanimliyor).

Anti-Amerikanci retorik düskünlügü, komplo teorileri düskünlügü ve paranoya olarak degerlendirilebilecek tutumlar arasinda ciddi bir baglanti var. Hepsi de hastalikli, hepsi de ayni bütünün parçalari. Paranoya hali yersiz beklenti, korku ya da büyüklenmeleri için muhayyel düsmanlar ve senaryolar ihtiyaci içindedir. Kendisinin çok önemli oldugunu düsünenlerin güçlü odaklarin düsmanliklarini ya da ilgisini çekecek bir önem ve büyüklüge sahip olduklari gibisinden bir düsünceye sahip oluslari yadirgatici degildir. Komplo teorileri paranoyak bir kisinin ya da grubun vazgeçilmez araçlaridir; önem ve endiselerini ancak bu hayal ürünü senaryo ve teorilerle destekleyebilir.

Komplo teorileri de paranoyak ruh halleri de, hamaset düskünlükleri de bizleri gerçek hayattan koparan ve islevsiz kilan etkenler.


©1995 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin