[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 4, No 3, Fall 1994 [back]

SIPERDE

Sükrü Gültop

Yorulmus oldugunun farkinda olmayacak kadar hareketli bir gün yasamisti.. Hergün zaten öyle hareketli geçiyordu. Yorgunluktan sert taslarin üzerinde mi demeden öylece uyuyakalmis kalktiginda ise sogugun kulagini uyusturdugunu farketmisti, sanki kulagi orda degil gibi dokundugunda metal bir cismi tutuyormus hissi veriyordu, sag kulagi kendi vücudunun parçasi degilmis gibi. Ama siperde bunlarin ne hükmü olurdu ki?... Üzerine giydigi saglamca üniformasi hem yorgani, hem evi, hem cephanesi idi.

Sabahin seherinde vizir vizir geçmeye baslayan uçaklarin uyandirmasiyla degil, o daha sabah olmadan ta gece vakti tedirginlikle uyanir bazan tefekküre dalar ve bazan namaz da kilardi. Bu savas zamani zaten gündüzleyin sakince kendine ayiracak düsüncesini toplayacak vakit de yoktu... Sadece böyle dehsetle uyanip bir daha da uyuyamadigi böyle dakikalari vardi. Sigarasini yakip söyle etrafi da dolasarak duygularina inmisti. Sabahin erken vakti yeni bir kosturmaca yeni bir mücadele bir daha basliyacakti. Tekrar yorgunluktan kimbilir bu sefer hangi kayanin üzerinde uyur, hangi tarafi tutulur gene belli degil.

Bu harp zamani hayatinda görmedigi dehsetin gözünün önünden bir günde geçmesi ne asab birakmisti isin basinda ne de sinir. Bu kadarina sahit olmasi onun ilk günde ruhunu sarsmis, sonra dünyanin bu halleri insanin gözü önünde insani yipratma ve ihtiyarlatma makinasi olmustu zahir. Duygularini kaybedeceginden bile süphelenmeye baslamisti. Fakat bir faydasi varsa o da insani olgunlastirmasi yaninda ölümle öyle içiçe olmasiydi. Sanki o sehidlerden biri veya sehid ölmemis gibi aradaki geçis o kadar basitlesmiscesine ölüler ve dirilerin hakikaten karistigi ve dünyanin aldatici vasfini artik en aldanmislarin bile yutmayacagi bir zemindi bu.

Fakat ne olursa olsun yine soguk ürpertisini her zaman vermeye devam edecekti. Aniden beklenmedik bir tehlike sürekli o korkuyu yeniden yeniden yasatiyordu. Hayatin cazibesi gitmisse de bu böyleydi.

Düsmanin acimasiz vahsiligi sürekli insaniyet, hümanizm ile aldatilan dünya müslümanlarini hatirina getiriyordu. Kafir ile müslüman arasindaki farki görmüyor muydu bu müslümanlar ki hala demokrasi palavralarina kaniyorlar ve düsmanin aldatmalarina geçistirmelerine karsilik gelip su cephede vahseti görsünler isterdi. Onlar da kardeslerimdir muhakkak ama yeter uyuttuklari bizi demek isterdi. Gelsinler ve görsünler su vahseti. Benim yüregim kalmadi. Duygum bitti. Insaniyetten çikaran sarsan aci seyin onlar da bir parçasini hissedebilselerdi keske. Kandirmaca rahat evlerin televizyonlarin arkasinda, gerçek ise bu siperde yasaniyordu.

Kafir kafirligini yaparken mümin kardesleri aldanmamaliydi buna. Hepsinin ayni seyi istediklerini ben bu cephelerde ögrendim yoksa ben de televizyonu çok seyrettim, demokrasiyi çok duydum demek isterdi. Sehid olmak istiyordu, arzusu oydu. Belki Rahmanur Rahim bu nimete de nail ederdi. Ama ölmeden önce en az bin küffarin hakkindan gelecegim, ucuza satamam kendimi diye düsünüyordu. Allah ona o nimeti de bahsedecekti. Sabah namazindan sonra yeni bir gün daha basliyordu... Gene bugün çok yorulacak çok vahsetlere tanik olacakti muhakkak.


©1994 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin