[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 3, No 4, Fall 1993 [back]

Türk Sinemasi Üzerine

Ayse Sasa

Ayse Sasa Türkiye'nin iki kadin sinema elestirmeninden birisi ve 60'li yillarin önemli filmlerinin bir bölümünün senaryosunu yazmis. Yesilçam Günlügü adli kitabi Dergah Yayinlarinda yeni çikti. Mehmet Atak'in yaptigi BURAdaki mülakat Nokta dergisinin 5-11 Aralik 1993 tarihli sayisinda yayinlandi.


- Ayse Sasa nasil bir aile yapisindan geliyor? Sinemaya girisi nasil oldu?

Sasa: Benim ait oldugum zümre, ticaret burjuvazisi. Bir yaniyla muhafazakar, bir yaniyla Bati yanlisi bir yenilikçiligi sürdüren fevkalade ikircikli ve çeliskili degerlere sahip bir olusum gösterir. Ve söz konusu çeliskiler beni hayatim boyunca zorlamistir. Benim sinema içindeki serüvenim, bu çeliskiyi asma ve karara baglama gayreti olarak özetlenebilir.

- Biraz açar misiniz?

Sasa: Çocuklugumda aldigim fevkalade Batili egitimle bana Yahudi-Hiristiyan dünyasina ait degerler asilanmisti. Bir Amerikan kolejinde aldigim egitim de gelenek karsiti hümanist degerleri vurguluyordu. Bana ta bastan itibaren Yahudi-Hiristiyan kökenli trajik bir hayat görüsü empoze edilmisti. Ruhumdaki, irsiyetimdeki ve toplumdaki geleneksel unsurlara karsi bilgisiz ve müdafaasizdim. Bu bosluk, beni Türk sinemasina ve rahmetli Kemal Tahir'in çevresine çekti. Her ikisi de yerli degerleri ön plana çikartan ortamlardi. Kimligimdeki eksik tasi ariyordum.

- Bu tasi bulabildiniz mi?

Sasa: 20-25 yillik bir arayistan sonra, evet. Rahmetli Kemal Tahir anti-batici bir marksistti. Ancak o Batiya karsi çikarken bile Batili degerlerden hareket ediyordu. Onun vefatindan sonra ben kendimde bu çeliskiyi de asmaya çabaladim. O noktada Islamla tanistim. Islam ve özellikle tasavvuf düsüncesi 80'li yillardan baslayarak Bati düsüncesine, Bati sinemasina, Bati sanatina çok daha kapsamli alternatifler bulmama yardim etti. Tasavvuf kategorilerinin Türk sinemasina bilmedigimiz zenginlikte bir arka plan sagladigini farkettim. Türkiye'de aydin zümre toplumun Islami arka planini görmezlikten geliyor. Bu da kültürümüzde, sanatimizda büyük bir bosluk yaratiyor.

- Sanirim bu bosluk savini biraz daha açmaniz lazim.

Sasa: Modern Batiya, seküler Batiya hükmeden kültür sablonlarinin ve ideal tiplerin (archetypes) tamamen Yahudi-Hiristiyan kökenden geldigini Bati asla inkar etmez. Bu onlar için elemanter bir referanstir. Bizim Batici aydinlarimiz ise nötr, objektif bir veri olarak bile Islam kültürünün toplum ve kisilik yapimizda belirledigi degerleri yok sayarlar. Islam sosyal-politik bir tabudur adeta. Aydinlarimiz bu yüzden kendi ruhlarindaki geleneksel unsurlara yabanci kalmislar, bu unsurlari bastirmislardir. Kendi bilinçleri ve bilinçaltlari agir bir sansür altindadir. Esyaya, insana, dünyaya Türk aydini ve modern Türk sanati bu yüzden çok sig ve boyutsuz bakar. Sosyolojik, psikolojik, felsefi derinlik yoktur.

- Tasavvuf düsüncesine dayanan bir sanattan söz ettiniz

Sasa: Tasavvuf felsefesi nefsi teskiye (arinma) etmeye, ruhu bu yoldan hakikate açmaya çalisir. Çokluk (kesret) karsisinda askinligi tesvik eder. Nefsin (egonun) daracik alanina sikismis modern Batinin burjuva sanati karsisinda, ruha yönelik tasavvuf anlayisi olaganüstü bilgelik alani, olaganüstü genislik ve ferahlik saglar. Bu sanatta dikey çizginin, metafizigin seferber edilmesidir. Modernizmin, kartezyen ikiligin tevhid (birlik) düsüncesi etrafinda asilmasidir.

- Bu bir üstünlük müdür?

Sasa: Bence kesinlikle evet. Ama tasavvuf adamlari bu konuda pesin bir böbürlenmeye saplanmamamiz için söyle derler "Biz 300 senedir maddenin de mananin da anahtarini kaybettik. Övünülecek fazla bir seyimiz yoktur." Bu bizi temkinli ve mütevazi olmaya yöneltecek terbiyevi bir uyaridir. Modern Bati sanatindaki zenginlik ve mükemmeliyeti inkar etmek ve bu konuda kolayciliga sapmak zaten yanlis olur.

- Bir gelenekçi olarak modern Türk sanatinin sigliginin karsisinda modern Bati sanatinin zenginliginden söz ediyorsunuz.

Sasa: Bati medeniyeti yekpare bir gelenek üzerinde yükselir. Yani süreç, tarihi gelisim içinde hiçbir noktada müdaheleye ugramamistir. Bizim gelenegimiz, geleneksel yapimiz ise disaridan zorlanmis siddetli iç müdahelelerle hallaç pamugu gibi atilmis. Her yönden dumura ugratilmistir. Saskinligimiz, kekemeligimiz, muhteva ve biçim konusundaki garip acemiliklerimiz hep buradan geliyor. Bir de daha önce de söyledigim gibi bizler kendi bilinç alanimizi ideolojik nedenlerle sansür ediyoruz. Yeryüzünde Türkler kadar kendi bilinç alanini sansür eden, daraltan millet yok. Gelenegi inkar edelim derken, en irsi insiyaklarimiza da karsi gelebiliyoruz.

- Sinema özeline gelelim. Koyu dindar olmayan bazi yönetmenlerin de Müslüman olabilecegi varsayimindan yola çikarak ben 'Müslüman sinemacilar' nitelemesini dogru bulmayip 'dindar sinemacilar' diyorum. Peki bu dindar sinemacilar geleneksel kültürden yararlanabiliyorlar mi?

Sasa: 70'lerdeki baslangicindan bugüne, TGRT dönemine kadar dindar sinemacilarimiz gelenekten ve onun felsefi-estetik zenginliklerinden hiç istifade edemediler. Çünkü bilinçsiz otosansür onlar üzerinde de isliyor. Hem geleneksel laflar etmeye çalisiyorlar, hem tamamen resmi söylemin dilini, lehçesini, üslubunu kullaniyorlar. Biraz alaturka, biraz Hollywood taklidi o sig ve sakil Yesilçam anlayisi bunlarda da tamamen hakim. Islami modern ideolojik kaliplara indirgiyorlar. Mesela, tasavuf düsüncesinden hiçbir nasip almamislar. Kaba ve didaktik seyler yapiyorlar.

- Bu son tahliliniz, beni gene az önce sarfettiginiz bir alintiya götürdü: "Hem maddenin hem mananin anahtarini kaybettik."

Sasa: Tabii Bati 150 yildir önümüze tüketim mallarini sürüyor. Bunlarin cazibesine yani nefsimize kapilip tüketime daliyoruz. Batili degerleri yüceltmeye basliyoruz. Bu arada ruhumuzu ihmal edip mananin anahtarini kaybediyoruz. Bu da bize asagilik duygusu veriyor, hirçinlastiriyor, saldirganlastiriyor. Bati güçlüdür, ona saldirmamiz mümkün degil. Neticede vandalligimizi kendi kültürümüze ve kimligimize yöneltip, intihar edercesine kendimizi yikiyoruz. Bu bize has bir kisir döngü.

- Kaynagini metafizikten alan bir sinema anlayisindan söz ediyorsunuz. Böyle bir sinema kitle için fazla agir olmaz mi?

Sasa: Olsun. Ille popüler sinema yapmak, oradan baslamak diye bir sorun yok. Kaldi ki hiçbirsey asagidan çikmamistir. Bizde de Batida da öncü olan, esas olan yüksek sanattir. Siz bir seçkinler sanati yaparsiniz, sonradan onun popüler türevleri olusur. Osmanlidaki saray sanati, halk sanati iliskisi de böyledir.

- Peki tasavvuf kültürü ile sinema arasinda nasil bir baglanti kuruyorsunuz?

Sasa: Tasavvuf kültürü bir yanda vizyon, bir yanda sembollere önem verir. Mesela halvetteki dervisin, dünyanin öbür ucundaki olaylar hakkinda kolayca bilgilenebildigi, ögrenmek istedigi seyleri bilincindeki bir görüntü ekranindan TV izler gibi "görebildigi" söylenir Yine bu kapsamda Karagöz perdesinden "hayal perdesi" diye söz edilir. Kainat canli bir ibret perdesi olarak düsünülür.

- Geleneksel kültürü tümden reddedebilmek söz konusu mudur? Böyle bir çabaya girildiginde sizce ne gibi çeliskiler çikar?

Sasa: Mesela solcu kesimin içinde barinan muhafazakar tortu, püriten tortu gözden kaçiyor. Politik alanda radikal geçinmek, özel hayat konusunda tutucu olmak gibi Sanatimiza yeterince yansimamistir ama bu çeliski güçlüdür.

- Son olarak geleneksel kültürümüzü yeniden kesfetmeye karar verdik diyelim. Bu konuda ilk adimimiz ne olacak?

Sasa: Bu konudaki cehaletimizi samimiyetle kabul etmek. Içinde yasadigimiz öz kaynaklarimiz, mesela Islam konusunda o köklü bir cehalet gelistirmisiz ki Mesela ben bu konudaki bilgilerin kiyisina ulasabilmek için hayatimin dörtte üçünü arayisla tükettim. Bugün vardigim nokta, ögrendigim seyler ancak elemanter gerçekler. Ama bunlar olmadan hiçbir noktaya hereket alinamiyor. Dindar olmayan kesimin de objektif bilgi edinmek için tarihimizde, kültürümüzde büyük rol oynamis Islami, referans olarak bilgi dagarcigina sokmasi gerek. Tabularin asilmasi, sosyolojik, antropolojik verilerin hizla gün isigina çikmasi gerek. O zaman kendi kavrayisimiz hizla derinlesecek, gerçek bir kimlik olarak dünya sahnesinde var olabilecegiz.


©1993 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin