[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 3, No 4, Fall 1993 [back]

Mektup: "Türkiye'de Üniversite" üzerine

Hasan Zühtü Özmen

14 Ekim 1993

Selamun aleyküm, müslim kardesim.

Sizlerin çikarmis oldugu Anadolu dergisini herhalde birkaç senedir takip ediyorum. Her elime geçtiginde okuyorum ve genellikle müsbet buluyorum. Bu faaliyetiniz ileriye dogru atilmis güzel bir adim olup, bunu gelistirmek her iste oldugu gibi gereklidir. Bu cümleden en son sayinizda Türkiye'de Üniversite baslikli çikan sohbet türündeki yaziya deginmek, biraz elestirip ve farkli yaklasimlarda bulunmaya çalisacagim.

Sunu öncelikle belirteyim ki, bu tür yazilar burada veya genel olarak yurt disinda ihtisas yapanlari dogrudan ilgilendirdigi için ve de bunlarin simdiden konusularak en azindan zihinleri yurda dönmeden bir hazirlamaya sokabilecegi için oldukça önemli ve faydalidir, kanaatindeyim. Belki bunlarin su siralarda derginizde konusulmasi degisik fikirleri, problemleri, çözüm yollarini gündeme getirebilir ve degisik sahislarda bunlardan istifade etmis olabilirler.

Sohbetinizde adi geçen sahislarin isimlerini zikretmeden, genel olarak düsünceleri ve izledigim bazi belirsizliklerden bahsetmeye çalisarak, bazi alternatif fikirler ifade etmeye çalisacagim.

Konusmalar sürekli bir karsilastirmalar süreci seklinde geçiyor, ve bunu yaparken bariz bir farklilik (imkanlarda TC ile ABD arasinda) gözlere derhal hitap etmis ve onlar dile getiriliyor. Akabinde "wishful thinking" basliyor, keske bu, bu da bizde de olsaydi diyoruz. Her konuda açik olarak gözüktügü gibi düsünce, arzu ve isteklerimizde de agir bir enflasyona ugruyoruz.Bu nokta çok önemlidir, bunu görebilmek gerekir. Bu hakikati yalin olarak görmemizi engelleyen bir siskinliktir. Hadiselere saglikli bakabilmek için bu siskinligi azaltmak zorundayiz. Taklidî bir hayat sistemimiz düsünce sistemimizi de tamamen sarmis, bunu bir gencin su cümlesinde daha açik bir sekilde görebiliriz. "Tabii, keske bizim kültürümüzü de bu sekilde yansitan kitapliklarimiz olsa...". Simdi burada gördük, taklidî bir düsünce ile bizde de olsa diyoruz. Bunlar bos laflardir, artik bunlari söyleyerek kiymetli vaktimizi heder etmeyelim. Yapilan, agacin dalinda elmayi görüyoruz, hosumuza gidiyor ve diyoruz ki bu "Washington" elmasi bizde de olsa. Elmadan tohumuna dogru yanlis bir düsünme istikameti. Elma ile ugrasmanin vakti degil tohumu ile ugrasmanin vaktidir. Tohum da havada ekilip yetistirilmiyor, topragin yüzü açilarak hazirlaniyor, yerlestiriliyor, sulaniyor, bakiliyor (gübre, çapalama ve) ve büyümesi için merhaleler geçiriyor. Yani, elmayi gördügümüzde hemen onun tohumu aklimiza gelecek, onun bu elmanin yetismesinde asil öge oldugunu bilecegiz.

Burada gözle müsahade edilen gelismeler uzun süren emegin ürünleridir. Hiçbiri birden elde edilmemis. Hepsi belli birikimlerin sonucunda ortaya çikmis. Bu birikimler de bir birini aynen bir merdivenin basamaklari gibi takib ediyorlar. Mesela, bu geçtigimiz bir buçuk asirdaki tekniki gelismelere baktigimizda, motorun, (arabanin) önce, daha sonra uçagin, daha sonra Apollolarin vs. icadlarini görüyoruz. Bu bize bir merhaleler gösteriyor. Simdi gencin yazdigina gelince, "...bizde de böyle kütüphaneler olsa...," yok, olmamis, ortaya koyamamisiz, ihtiyaç duymamisiz ki olmamis. Bu adamlar yogun çalismalarin birikimini tabii bir ihtiyaç duyarak kayitlar halinde kütüphanelerinde biriktirmeye, gelecek nesillerin istifadesi için muhafazaya almislar.

Bir diger husus, hoca-ögrenci iliskileri. Bu daha ziyade toplumlarin milli kültürleri ile alakalidir. Bu konuda farkliliklarin olmasi normal. Fakat, bizde bu iliskiler de yozlastirilmistir, bence. Her konuda Bati'ya 180 derecelik kucak açmis olan toplumumuz bu konuda gelenekçi anlayisi devam ettiriyor. Yani hocaya asiri saygi, itaat, veya en azindan ben böyle biliyorum. Pek çok yabanci faktörlerin yaninda ciliz kalan bu faktörün, tek basina faydali olacagini zannetmiyorum. Buradaki iliskilerin "arkadas gibi" oldugundan bahsediliyor, bu da elma misalinde oldugu gibi sadece disaridan görünüs öyle, meselenin derinine inildiginde bu iliskiler de irkî bir bagnazlik ve asiri bir menfaat-çikar iliskisinin mevcut oldugu rahatlikla görülebilir.

Bir diger mevzu, "iyi bir kopya olmak kendine özgü bir seyler yapmanin bir asamasi olabilir" diyor bir genç de. Bu durum Japonlar için aynen geçerli olmustur (ateist, Budhist inançlariyla). Bu inanan, yani sadece Allah (SVT)'ya kul olmaya aday olanlar için, kul olan bir toplum için geçerli degildir. Burada inanç faktörünün oynadigi büyük rolü göstermeye çalisiyorum. Allah'in sözünün üstün olmasi için savasanlar, Allah düsmanlarini kendilerine taklit edilecek misaller alamazlar. Mutlaka almamalidirlar. Alirlarsa, 70 yil sonra bugün gelmis oldugumuz bir batakligi, köleligi karsimizda buluruz. Onun için, kimi örnek (yani lider) olarak alip taklit edecegimize dikkat etmeliyiz. Ebu-Davud ve Tirmizi'de geçen bir hadiste "kisi dostunun ahlaki ve dini üzerinedir, onun için arkadas seçerken dikkat edin" buyuruluyor. Yani, Bati'yi kendimize dost edindik ya, askerlerimizi onlarin emrine verdik ya, topraklarimizi onlara üs olarak ve plajlarimizi da onlarin eglencelerine sunduk ya, kisaca onlara hizmetçi olduk ya, bütün bunlar bu hadisin ne kadar dogru oldugunu ortaya koyan sonuçlardir.

Bir baska durum da çok duyariz: Ilim ve teknigi alalim, bundan ne çikar bu ilim ve teknigin bu üst paragrafta bahsettiklerimle ne alakasi var?! Bu soruya geliyorum ve çok alaka görüyorum. Eger USA'daki siradan haberleri de gözden geçirirsek görürüz ki: Ilim ve teknikteki ilk gelismeler, icatlar hep savunma sanayii ile ilgili kurumlarda, laboratuvarlarda, enstitülerde ortaya çikarilmis ve uzun yillar bu bilgiler hep gizli tutulmus. Ne zaman ki bu bilgiler ve teknoloji bir yenisinin ve daha iyisinin bulunusu veya mevcut sartlarin ihtiyacina cevap verememis o zaman siradan bir bilgi ve teknoloji olarak halka ve yabancilara açilmis. Simdi bizim yaptigimiz da bunlarin ihtiyaç duymadiklari gereksiz bilgi ve teknolojiyi ögrenmek, kullanmaktir ve bunlari yaparken de onlara müsteri olmaktir. Saticiya müsteri lazim ya, aynen öyle bizler de bunlarin ilim ve teknolojide müsterileriyiz. Eger, hayat düzenimizi, zihniyetimizi, yasamaktan olan asil maksadimizi, önceliklerimizi Ümmi Peygamber'in getirdigi modele göre aynen (eksiltip-artirmadan) uydurmazsak, bu müsteriligimiz ilelebed devam edecektir. Bunun bir diger adi da köleliktir, yani köleligimiz aynen devam edecektir. Dolayisiyle, bu kafir (hakikati örten-gizleyen) güruhlar ilmi ve teknolojiyi bana ve sana onlara olan bagimliligimiz devam etsin diye ucundan kösesinden veriyorlar. Eger ilim ve teknoloji sadece birer araç degil amaç olsalardi, Yüce Allah'da Peygamberini ümmiler (okuma-yazma bilmeyenler) arasindan degil, bilginler arasindan seçerdi, belki! Bizler de o zaman her ne pahasina olursa olsun bu ilim ve teknolojileri almak icin didinip-durmamizda hakli olurduk! Çok dikkat edelim, Islam'in hak din olusunun, Allah'in birliginin ispati ancak ve ancak bu dinin hakim-din, üstün din olusu ile mümkündür. Bunun ötesi aldatmadir, kendimizi kandirmadir. Yüce Allah (CC)'in kutsal kitabi El-Kur'an'da mü'minlere yardim, zafer vaadleri vardir, ve kafirlerin mü'minler üzerinde söz sahibi olmalarina izin vermeyecegine dair sözü var. Buna göre nerede bu mü'minler, nerede Allah'in kelamini hakim kilmaya çalisanlar?!

Netice olarak, kurtulusun (bu dünyada ve daha da önemlisi ahirette) ancak saglam bir imanin, salih amellerle insaasina baslayarak El-Kur'an'da ve Es-Sünnet'te genis olarak vasiflari belirtilen mü'min olabilmeye çalismak ile mümkün olabilecegine inaniyorum.

Allah'in Salat ve Selami Habibi Muhammed (SAV)'in, Ehlinin, Eshabinin ve Mü'minlerin üzerine olsun.


©1993 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin